“Suç işlemek hedefiyle örgüt kurma, yönetme”, “Suçtan kaynaklanan malvarlığı kıymetlerini aklama” ve “Futbol ve Öteki Spor Karşılaşmalarında Bahis ve Talih Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a muhalefet” suçlamalarıyla 40 yıl mahpus cezasıyla yargılanan ve kasım ayında girdiği cezaevinden 10 ay sonra tahliye edilen Dilan Polat, Sabah gazetesine konuştu.
“MASUMİYET KARİNESİ REYTİNG NEDENİYLE YOK EDİLDİ”
“Masumiyet karinesi”nin reyting nedeniyle yok edildiğini söyleyen Dilan Polat, “Soruşturmada saklılık kararı vardı, bilgi sahibi değilken, ellerinde ispat olmadan bizi etkileşime kurban ettiler. Kamuoyunda bir kesim de maalesef yapılan bu aleyhimize haberler karşısında reaksiyon verdi. Kızmıyorum, önlerine ne sunulduysa onu gördü, dinledi beşerler lakin keşke ‘Hani delili?’ diye soran çıksaydı. Bir temelsiz ihbardan ve hayatımızda hiç görmediğimiz, hükümlü insanların palavra beyanları yüzünden çok sıkıntı, çok acı olaylar yaşadık” diye sitem etti.
“SOSYAL MEDYA REYTİNG DİLEĞİYLE OPERASYON AYGITINA DÖNDÜ”
“Hiçbir kuralın olmadığı toplumsal medya mecralarının, reyting ve etkileşim dileğiyle büyük bir operasyon aygıtına dönüşmesi bizi bu durumla karşı karşıya bırakmıştır. Adalet etkileşim avcılığına kurban edilmiştir” diyen Dilan Polat, cezaevindeki günlerini de şöyle anlattı:
“Aylarca kendimle çok hesaplaştım, yüzleştim, yanılgılarım var şüphesiz. Farkında olmadan toplumun hassas noktalarını göz arkası eden paylaşımlar yapmışım. İşimin en kıymetli kısmı toplumsal medyada içerik üreterek yürüyor. Bu çerçevede yaptığım ve daha evvel dünyada birçok fenomen tarafından tekraren sefer yapılan paylaşımlar toplumun gözüne birinci yapan benmişim üzere lanse edildi. Paylaşımların bir kısmı kesilerek öncesi yahut sonrası yayınlanmadan şuurlu biçimde reyting uğruna makûs lanse edildi, aylarca birebir olumsuz görüntüler kesilerek her gün medyada kamuoyunda algı oluşturmak ismine şuurlu halde yayınlandı.”
DAĞ FARE DOĞURDU
Odatv, davanın reytinge alet edildiğini “Aylarca konuşuldu, belgeseller yapıldı, dev manşetler atıldı… Sonuç: Dağ fare doğurdu” başlıklı haberiyle temmuz ayında gündeme taşıdı. İlgili haberi okumak için tıklayınız:
SONER YALÇIN: BİRİNCİ TAŞI EN AHLAKLINIZ ATSIN
Gazeteci Soner Yalçın ise 14 Kasım 2023 tarihinde yazdığı “Dilan Polat’a birinci taşı en ahlâklınız atsın… Yazmasam olmazdı” başlıklı yazıda davanın nasıl reyting istismarına dönüştüğünü şu satırlarla yazdı:
Dilan-Engin Polat çifti etrafında dönen isimli olayla ilgilenmedim. Hataları var mı, bilemem lakin ortalarında gazeteciler, avukatlar olan büyük toplumsal medya kümesi tarafından peşinen mahkum edilmesinden rahatsız oldum. (Aynı çevrelerin Anayasa Mahkemesi- Yargıtay krizinden huzursuz olması ironik durum!)
Polat çifti hakkında gerisi gerisine belgeseller yapılıyor. Lakin. Kimseler, hangi sistemin çifti ortaya çıkardığına dair tek cümle etmiyor. “Girişimci” Polat çiftine salt ağır hakaret edilirken problemin teori çerçevesi atlanıyor…
Bu olay bana “kapitalizmin ruhuna” dair iki görüşün çarpışmasını hatırlattı:
Biri, Weber’in yücelttiği Protestan iş ahlakı teorisi…
Diğeri, Hayek’in ahlak piyasayı durdurmasın teorisi…
Ülkemizde kırk yıldır Hayek’in kurucusu olduğu neoliberalizm/piyasalaşma hegemonyası yaşanıyor. Yani:
Abartılı bireyciliğin, piyasa rekabetinin en uygun paha ölçüsü olarak sorgusuz sualsiz kabul edilmesi…
Neoliberalizm, kökü iktisatta olsa da toplumsal hayatın -din dahil- tüm alanlarında oldukça tesirli oldu. Başarılı olmak ismine kültür üzere tüm kıymetler alınan- satılan meta’ya dönüştürüldü. Tüketimin merkezde yer aldığı yeni ömür yaratıldı…
1988 doğumlu Engin ile 1990 doğumlu Dilan, “para için her yol mübah” ideolojisinde büyüdü, şekillendi. Ki, “arz talep pazarında” yalnız değillerdi…
Mesela
★★★
Muhafazakarlar dahil, hangi etraf neoliberalizmin toplumsal sonuçları üzerine etik/ahlak tartışması yaptı? Sahi. Son model Mercedes arabaya binen “girişimci” piri kim eleştirdi?
“Bir lokma bir hırka” sadeliği nasıl bitti? Fani dünyada tapu sahibi olmak nasıl öncelikli oldu? Evet, neoliberalizmin dini bozduğunu kim eleştirdi?
Sosyal medyada Dilan Polat’ı örnek alan, “müşteri odaklı” şöhret peşinde ne çok başörtülü bayan var, kimse görmüyor mu?
“Piyasa ahlakla sınırlandırılmasın” diyenler, maddiyatın imanın ruhunu öldürdüğünü görmüyor mu?
Bu ideolojinin “kozmetik maneviyat” oluşturduğunun farkında değil mi?
Doğru/yanlış- iyi/kötü kriterlerini tek belirleyen para oldu. Neoliberalizm öncesi yüz kızartıcı her davranış, bugün erişir hale gelmek için -altınlı paralı varaklı paylaşımlar gibi- görgüsüzce kendini sergiliyor…
“Görünür” olamayanlar, “beğenilme tıkı” alamayanlar, retweet yapılmayanlar Polatlara saldırıyor; “hapse atın, süründürün!”
Başparmaklarıyla “ölüm işareti” yapan bunlar, zenginlik statüsü için toplumsal medyada kendini pazarlayanlar. Polatlardan farkları yok; tüketimle baştan çıkarılanların hepsi, gözü doymaz bencil yozlaştırıcı ideolojik sistemin kurbanı aslında…
★★★
Dilan-Engin Polat çifti üzerinde tartışmamız gereken çok olgu var. Örneğin:
Neoliberalizm dedi ki, “bir tık ile bilgi bolluğuna ulaşacaksınız ve bu demokratikleşmeye sebep olacak.” Yalnızca ticarileşmeye yol açtı!
Bilgiyi dolanımda tutan onun doğruluğu değil, salt tüketicilere hitap etmesiydi. Böylelikle gerçekler, kamuoyunu oluşturmada kanaatlerden daha az tesirli hale geldi. Buna, “post-truth” /“hakikat ötesi” dendi…
Fazla reyting-tıklama alan ve sesinin şiddeti fazla çıkan her kişi gerçek sanıldı/sanılıyor. Yani, kişinin hakikati genelleştirildi. (Buna en çarpıcı örnek ekşi kelamlık vd!)
Sadece medya değil. Güvenlik ve yargının, bu son olayı manipüle edenlere bırakın ses çıkarmasını, -Roma arenasında gibi- “ölüm” işareti yapanlara bakarak hareket etmesine şahit olduk! Din, medya üzere yargının da çürümesinin sebebi emsal; neoliberal nizam…
Sonuçta:
Şeytanlaştırılan Polatlar hakkında sesi en çok çıkanların, onlar üzere olmak isteyen “suç ortakları” toplumsal baloncuklar olması tesadüf değil! Birinci taşı en ahlaklınız atsın…